1 Haziran 2015 Pazartesi

FATİH AKDERE NAM-I DEĞER ANGUTYUS

                                Dobra edebiyat, dobra bir yazar
“Bana ayna olacak kitaplar lazım…”
      Evet bana ayna olsun birkaç kitap derken, her zaman bir anlam aramak ya da samimi olmayan düşünceler için de ana fikir çıkartmaktan yorulmuşken, bazı kitaplar sadece benim yaptığım sıradan şeyleri de anlatabilir  dediğim anlarda   bir yayınevi ile tanıştım. Bir yayınevi düşünün kafanıza göre yaratıcılığınızı sergilediğiniz, sözlerin yazıyla buluşmasında hangi kelimelerin seçildiğinin çok önemli olmadığı, doğal, ağdasız yazan-çizen insanların kitaplarının basıldığı… Size ibret verici ya da dramatik bir hikaye değil de sizin yaşadığınız ya da yaşama ihtimalinizin çok yüksek olduğu sıradan olayları, arkadaşlarınızın da yaptığı espriler ile, yeri gelip çarpıcı bir küfürle, yeri gelip sizi sarsıcı bir anının sayfalarca önünüze serildiği bir kitaplar basıyor. Kimsenin tekelinde olmayan bir anlatımın, yazmanın varlığını bize kanıtlayan, kuralları delen geçen, alışılmış roman kafasından sizi çıkaran, kitap okumayı sevmeyen bir insanın bile eline alıp, okuma ihtimalini kafasında canlandıran kitaplar bunlar.
          Sizi bilmem ama bence edebiyat dünyasına böyle bir soluk çoktan gerekiyordu. Okumayı ve kitap okumayı sevmenin, ağır, entelektüel anlatımı olan, alt metni sağlam(!) kitapları okumak ve bunlar üzerine fikir alışverişine girmek olduğu sanılan bir toplum da bu yayınevinin yaptığı bir devrim bence! Çok keyifli ve tekeli herkese ait olan bir devrim. Yazmak ve anlatmanın hatta en önemlisi paylaşmanın kimsenin tekelinde olmadığını, herkesin yazacak ve bunu kalıpların dışına çıkarak da yapabilecek, içinden geldiği gibi anlatabilecek,belirli kurgu ve hikayelere sıkışıp kalmadan da özgürce yazılıp çizilebileceğini kanıtlamış, edebiyat dünyasının nefes alma terası olan bir yayınevi Okuyan Us yayınları…
       Ne zaman içim sıkılsa ya da okuduğum bazı belirli kurgulara hapsolmuş kitaplara ara vermek, kafamı boşaltmak istesem elim Okuyan Us yayınlarının bir serisi olan Dizüstü Edebiyat yayına gider. Bence bir yere kadar, aynı yazarların, hemen hemen benzer anlatımlı, benzer aşk ya da ibretlik hikayelerini roman adı altında okuyabilmek ya da bir yere kadar yine, benzer kahramanları kendi hayat görüşlerini dikte ederek yazdıkları hikayelerini okumaktan zevk alabilmek…
      Farklılık, alışılmışın dışına çıkmak insanoğluna hep kırılması zor zincirleri anımsatsa da, bu farklılığa bulaşmamakta korkaklık bence. Okumayı seviyorum diyen her insanın, sevmese dahi eleştirebilmesi için, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaması için elinin altına her geçeni okuması ve basın dünyasında ki değişiklikleri, yenilikleri takip etmesi gerektiğini düşünürüm hep. Aksi takdirde karşımda ki istediği kadar iyi bir okuyucu olduğunu iddia etsin, bağnaz bir okuyucudur gözümde. Bağnaz okuyucu korkaktır. Kendi düşünceleri dışında bir şeyle karşılaşmaktan hep korkar. Onu kabullenmez ve okurken daima yargılar. Bu edebiyatı besleyen en önemli noktaya; eleştiriye ket vurmaktır. Sağlıksızdır.
         Okuyan Us, 1997 yılından beri bu bağnazlığa son vermek istemiş, psikiyatri, sinema, fotoğraf, tarih, felsefe, şiir, anı, mizah, gezi alanlarında 200’ü aşkın kitap yayınlamış, 300 aşkın yazar ve sanatçının eserlerine bünyesinde yer vermiş bir yayınevi. Bunlar arasında kimler mi var?  Samuel P. Huntington, Jacques Attali, Saul Bellow, Rollo May, Viktor Frankl, Carl Rogers, Cem Mumcu, Vamık Volkan, Leyla Erbil, Frédéric Barbier, Catherine Bertho Lavenir, Glen O. Gabbard, Christopher Vogler, Melissa P., Andrew Solomon, Max Gallo, Kate Atkinson, André Bazin, J.R.R Tolkien, Carl G. Jung… Hepsi dünyaca ünlü, alanlarında uzman ve birikimleri dünyaca kanıtlanmış isimler… Bir çoğunun çeşitli çevirilerini Okuyan Us sayesinde keşfeden bir okur kitlesi mevcut. Yıllar ilerledikçe, çağa kendi çizgisinde ayak uyduran bir oluşum oldu. Edebiyat dünyasına adım atarken alternatif bir edebiyat dil yaratma hedefini gerçekleştirerek  hem okuyucu kitlesini, hem kendi içinde geliştirdiği türlerini genişleterek yerini sağlamlaştırdı. Bu farklı oluşum yeniliklere doymadı ve Türk blogger’larının sevilen ve kendine özgü dili olanlarından seçtiği yazarları ile, onların hikayelerini bizlerle buluşturan Dizüstü Edebiyat serisini çıkarttı. Bu seri sayesinde birbirinden başarılı bir çok isimle bizi tanıştırdılar. Sıfırdan bir işti bu. Ne trendse onun telifini alıp yayınlamıyorlardı, onlar kendi trendlerini belirliyor ve aradıkları saflıkta yazan yeni isimlere belki de hayallerinde bile olmayan bir fırsatı  gerçekleştirme imkanı sunuyorlardı. Yayınevinin ve Dizüstü edebiyat serisinin kurucusu Cem Mumcu bir röportajında bir cümle ile özetliyor aslında Okuyan Us’un çizgisini; “ Hayat aktıkça, kitaplar da değişecek ve dönüşecekler.” diyor. Cem Mumcu’nun edebiyat dünyasına olan bu katkısı göz ardı edilemeyecek bir çığ artık. Keyifli bir soluk, çok tanıdık hikayelerin “bizce” yazılmış, komik, hayatın içinden olaylarla dolu anılarını okumak da mümkün, bir şizofrenin tedavi sürecini, psikiyatri okumayan birinin, işin uzmanından akıcı bir dille okuması da mümkün. (Örnek kitap için bknz; Vamık D. Volkan, Atlarla Yaşayan Kadın, Okuyan Us yayınları) Kısacası Okuyan Us bize yazmada ve anlatmada her şeyin mümkün olabileceğini, paylaşmanın edebiyatın temeli olup kimseye ait olmadığını kanıtladı. Alttan alta  özgürlüğümüzün bu kadar kısıtlandığı bir toplumda böyle güzel oluşumlar görmek, sansürün  normal bir şey gibi gösterilmek istenildiği bir toplumda, sansürün asla yer almadığı, her şeyin dile getirilebildiği bir platformun varlığını bilmek, hele de bunun edebiyatın içinde varolduğunu bilmek beni çok fazla mutlu edip, umut ve huzur veriyor, bir deyimle kafamı açıyor.
         İşte şimdi bu güzel oluşumun içindeki en favori yazarım olan Angutyus yani Fatih Akdere ile tanıştıracağım sizi. O önce sözlükçülerin favori yazarı olmuştu, girdiği entrylerle herkesi ekrana kitleyip, sayfalarca entry okutuyordu sonra da “Bir Apaçi Masalı” serisi ile on binleri kitaplarına kitledi. Bir Apaçi Masalı serisinin 4. Kitabı geçtiğimiz aylarda çıktı. Araya bir de filmlere senaryo olacak müthiş kurgulu “Fedai” yi kattı. Absürd bir dili vardı ve bilinen apaçi kavramını yıktı geçti. Bize kendi hayatını anlatırken, kendi dilini yaratmıştı. Serinin 5. Kitabı yolda, yazımı tamamlanmış, kemik okuyucu kitlesi pür dikkat yayınevinin ağzından çıkacak basım tarihini bekliyor. Bir de Angutyus elinden çıkmış senaryolu filmleri tabi. İlk günden beri Angutyus’un yeri ayrıydı, son zamanlarda hiçbir yazar bana bu kadar gerçekçi anlatmıyordu hayatı ya da yeri geldiğinde sertçe yüzüme vurmuyordu yaptığım hataları bir o kadar yaptığım iyilikleri de  hatırlatmıyordu. O bize hep görmezlikten gelinmiş hayatların hikayelerini anlattı, kendi burnumuzun büyüklüğünden göremediğimiz hayatların gerçeklerini. Küfür de ediyordu, bilinçli yapmasa da delice güldürüyordu da. Bize modern acımasız bir masal anlattı. Hala Angutyus ile tanışmamış olanlarınız varsa bu güzel insanla yaptığım röportaj belki size onu biraz anlatır da en yakın kitapıdan “Bir Apaçi Masalı 1” i alarak bu adamla sizde yakından tanışırsınız. Ben çok keyif aldığım bu röportajda bu adamın doğallığına bir kez daha hayran oldum. Samimi yaklaşımı ile tüm yoğunlu arasında bu röportajı hızlıca yapmamızı sağlayan değişmeyen, değişmeyecek bir adam o. Ya insan geri dönmez, araya birilerini sokar, ya da geç döner,olmadı  mesafeli cevaplar verir, istediğinizde ulaşamazsınız, sizi arada tersler hatta böyle insanlar… Yok yok hiç biri yok! Bu insan göremeyeceğiniz kadar kendi ile hayatı ile barışık, dürüst, yalansız dolansız dobra bir adam! İşte karşınızda Fatih Akdere namı değer Angutyus…



-Öncelikle merhaba Fatih, ilk olarak bilmeyenler için sözlük günlerini merak ediyoruz? 5 bin entryli o meşhur giriyi ben ve benim gibi sıkı okuyucuların biliyoruz ama Angutyus’un nasıl  insanları daha o günlerde kendine bağımlı yaptığını bilmeyenler muhakkak vardır?


Merhaba..
İnternet ile tanışmamın çok uzun bir mazisi yok aslında. Türkiye’ye döndükten sonra epey çalkantılı ve gel gitleri bol bir yaşam ve biraz sakinlik ile başladı. Kendi iş yerimde önceleri sadece okuyarak başladı internet macerası. Sonra sanal sözlükler çok ilgimi çekti. Bir çok konuda bir çok farklı bakış açısı ve düşünce. Sevsenizde nefret etsenizde katılmasanızda fikri olan her yaştan ve kafadan insanın kendisini ifade edebildiği bir yer internet sözlükleri. İlk defasında toplu yazar alımlarında ekşi sözlükte yazmaya çalıştım. Uzun süre yurt dışı macerası ve yazma konusunda herhangi bir eğitimim olmaması nedeni oldukça çekinerek sadece mesleki birikimlerimi paylaştım. Uzun süre aşcılık, barmenlik ve garson olarak epey de ülke dolaşınca yemek yapmak, kokteyller gezdiğim gördüğüm yerler falan anlatıyordum ama sözlük formatı çok sert olduğu için oldukça dikkat etmeye çalışarak. Sonra toplamda doksan kadar yazar ile birlikte inci sözlüğün ilk temellerini beraber attık. Oldukça kaliteli, espirili ve ciddi anlamda çok zeki adamlardı. İnci sözlük de yazım formatı gibi bir dert olmadığı için çok daha kolay ifade edebildim kendimi ve bir gece anlatmaya başladım. Oldukça kuralsız, programsız sonrasında devam etti. Kimse okusun diye yazmaya başlamadım. Öylesine kendi kendim ile dertleşiyordum sanırım. Yaşadıklarımı, hatalarımı ve bulaştığım işleri o güne kadar ailem ve en yakın dostlarım ile bile paylaşmamıştım. Bir nickin arkasında kimliğimi saklayarak anlatmak kolay geldi sanırım.

-“Yazar değilim, muhabbet adamıyım” demişsin bir röportajında ama sen uzun zamandır aranan bir kan gibi yazım dünyasında adını çok iyi bir “yazar-çizer” olarak kazıdın. Hala “yazar değilim” diyor musun? Diyorsan kendini edebiyat dünyasında nasıl tanımlıyorsun?

Evet birçok defa söyledim bunu ama artık sadece yaşadıklarımı değil kurgu da yapabildiğimi öğrendim. Fedai apaçi masalından bağımsız bir roman ayrıca kot kumlama işcileri ile ilgili bir roman hazır şu anda. Önceki gibi pek muhabbet etmiyorum. Birkaç senaryo da var. Kurgu yaparak yazmak muhteşem bir duygu. Yarattığınız karakterlerin kaderini çiziyorsunuz. İnsanın kendi hatıralarını anlatması çok kolay değil aslında. Elimden vgeldiğince kendime oto sansür uyguluyorum kişilerin ve yaşananların tüm mahremiyetini ortaya dökmek etik bir davranış değil. Yaazarken çok zorlandığım anlar oluyor. Ama kurgu öyle değil tamamen hayal gücünüzü ve yaşadıklarınızı bir kılıfa uydurabiliyorsunuz. Artık pek muhabbet adamı da değilim sanırım. Metin üstündağ abinin dümende olduğu aylık ‘’ot’’ dergide küçük öyküler ve çevremde gördüklerimi yazıyorum. Kadınların katledildiği, çocukların tecavüze uğradığı, öğrencilerin emeklerinin çalındığı, gençlerin sopalar ile linç edildiği bir ülkede muhabbet adamı olmak ya da sadece goygoy yapmak okuyanlara, takip edenlere büyük bir haksızlıktır bana göre. O yüzden artık dilim döndüğünce şahit olduğum çarpıklıkları yazıyorum. Benim yazar olmam pek önemli değil bana göre. İlla ki bir etiket taşımak gerektiğine inanmıyorum. İsteyen istediği gibi görebilir. Pek takmam ben öyle şeyleri.

-Angutyus kimleri / neleri okur peki, kimleri sıkı takip eder?
Yazmaya başlamadan önce deli gibi okurdum. Ne bulursam okudurdum. Daha çok benim duymak istediklerimi söyleyenleri değil beni rahatsız edenleri okurdum. Yazmaya başladıktan sonra azaldı. Roman, edebiyat ve şiir ile pek aram yok. Daha çok siyasi, politik, komplo teorileri, tarih ve mitoloji en sevdiklerim. Bir de araştırmalar. Sadece yazar olarak değil insan olrak da çok sevdiğim aziz nesin, uğur mumcu, yaşar kemal gibi büyük ustaları okurum. Sıkı takip ettiğim herhangi birisi yok. Dediğim gibi farklı pencerelerden bakmayı seviyorum. Benim duymak istediklerimi bana söyleyenler ile bir ömür geçmez. Ama illa takip ettiğim kişiler karıkatürist ve mizahcılarımız. Ülke de her dönem en büyük muhalefeti yapan, bir karede bize tokat veren mizahcılarımızı çok seviyorum. Sırası ile gırgır-limon-leman ile başlayan mizah merakım hiçbir zaman bitmedi. Herhangi bir isim veremem ama hepsini de çok seviyorum. Bence ülkemizde çok yürekli, karekterli ve kalemini satmayan mizahcılarımız var. Hepsi de çok değerli benim gözümde.

Ben kitaplarını okurken kendimi ansızın sesli gülerken yakalıyorum. Angutyus’un  bu samimi mizahlı dili mi yoksa hayat hikayesi mi onu Angutyus yaptı Sence?

Aslında mizah yapmıyorum. Çocuk sayılabilecek bir yaşta düştüm yollara. Beynim çok temizdi sanırım. Karanlıkta elini yaka yaka yolunu bulan bir çocuk gibi ilerledi hayatım. Çok trajı komik olaylar yaşadım. Yaşarken beni dehşete düşüren ama bugün hatırladığımda güldüren olaylar. Mizah yapayım, komik olayım diye bir derdim de yok aslında. Ama mizahı çok seviyorum. Bir iki tane de komedi senaryo üzerinde çalışıyorum. Ama ülkenin durumu belli. Acı ve gözyaşları ile geçiyor ömür o yüzden fazla üzerine düşmüyorum komedinin. Hayatım da pek komik değil di aslında. Düşünsenize binbir umut ile ingilter’ye gidiyordunuz birinci haftada kıçınıza bir tekme sonrasında yaşayabileceğiniz en pis hayat ve bir ton da dayak yiyorsunuz. Yani bunun neresi komik? Ben de bunu anlamadım. Yazarken olabildiğince basit ve laf cambazlıklarından ağdalı cümlelerden kaçınırım. Belki bu yüzden saf ve komik geliyor. Bir de o günleri ben o yaş daki kafa yapım ile anlatmaya çalışıyorum. Hoş bugünlerimin o günlerimden çok farklı düşüncelerimin çok değişik olduğu da su götürmez bir gerçek. Seri ilerledikçe taşlar yerine oturur eminim.

-Angutyus çok samimi ve insanların toparlayıp anlatamadıklarını “işte tam da buydu hissettiğim/yaşadığım” dedirten bir “hayat anlatıcıs”ı, böyle diyorum sana çünkü herkes hayatını bu kadar dürüstçe yazmaya cesaret edemez, anlatmaya bile, nasıl oluyor da edebiyatı şiiri sevmeyen bunlarla çok da arası olmayan  biri bu kadar insanın içine dokunan cümlelerle yazabiliyor, hikayeler anlatıyor? Birikmişliğin yetenek ile buluşması desek yalan olmaz bence, sence?
 Bilemiyorum. O yazmaya başladığım güne kadar bir defa mektup yazmış bir adam bile değilim. Zaten edebiya falan hiç ilgim olmadı. Bir eğitimim de yok. Orta okul mezunu bir adamım. Ama ben hep hizmet sektöründe çalıştım. İçinde para, alkol ve kadının olduğu. Çok dertler dinledim çok olaylara şahit oldum. Birikti sanırım. Ankara nın en sakat mahallesinde geçti çocukluğum. Sonrasında gün oldu sokaklarda yattım gün oldu miami de plajlardaydım. Ankaranın batakhane pavyonlarında komilik yaptım gün oldu dünyanın en lüks cruse gemilerinde çalıştım. Yani nasıl anlatayım? Bir yere bağlı kalmadım sanırım. Zaten yazmıyorum anlatıyorum. Klavyenin başına oturduğumda karşımda ekran değil de muhabbet ettiğim insanları hayal ediyorum. Onlara anlatıyorum. Londra’nın yağmurlarını ya da buckingham sarayını herkes bilir ama daltson daki afrikalı mültecilerin hayatı daha ilginçtir. Ben bunları anlatıyorum. Yazdıktan sonra anlattıklarımı hiç kontrol etmeden yayınevine ya da dergiye gönderirim mesala. Laf ağızdan bir defa çıkar hesabı. Samimiyeti bozulsun istemem.imla hatalarını bile kontrol etmem mesala Doğrusu yanlışı ile gider yazı. Bu arada allah editörlere sabır versin imla hatalarından dolayı yakında delirmezlerse iyi.

Angutyus benim gibi İngiltere sever birini İngiltere’den soğuttuJ “Angutyus sevmemişse oraları bir bildiği vardır be” dedirttiJ  Sadece hayat öyküsünün bir kısmını bildikleri insan kitap bittiğinde onların abisi, arkadaşı oluyor birden, sıkı bir okur kitleniz var her yaştan ve sınıftan, Angutyus oradan (yazar) bakınca okur kitlesini nasıl tarif eder bize?

İngiltere’yi değil hiçbir yeri sevmedim ben. İngiltere den sonra amerika’ya gittim sonra meksika, jamaica, karahipler, alaska , ispanya, italya ve onlarca ülke. Ciddi anlamda dünyanın en güzel şehirlerini gördüm ama sevemedim. Gidecek bir yer olduğunu bildiğim için sevemedim sanırım. En son meksika-cozumel’e yerleşme planlarım vardı. Tam karar verdim belki hatırlarsınız ‘’isabel’ isimli bir fırtına adayı yerlebir etti ben gitmeden bir hafta önce ben de vaz geçtim ve türkiye’ye döndüm.
Okur kitlesi her yaştan insan var. Belirli bir kitlem yok. Bir tarifi de yok. Söylediğim gibi ben oturur anlatırım. Dinlemek isteyen gelir. Çok fazla eleştiri ya da tepki almıyorum. Okur kitlesi değil de ne bileyim ben sanki oyun oynamak için bir ateş yakmışım kendi kendime ateşin etrafında hoplayıp zıplarken çevrede ki çocuklarda oyuna katılıyor. Öyle işte.

Ülke de bilinen apaçi kavramını yıktınız, Bir Apaçi Masalları nasıl kitap oldu? Her şeyi o eski kız arkadaşa mı borçluyuz yoksa Angutyus kendi artık dayanamayıp yazmaya mı başladı? Var mı bunun bir hikayesi?

Eski kız arkadaşıma değil. Facebook,tweeter ve sanal sözlüklerde otuz, kırk yaşına gelmiş kazık kadar insanların daha 13 ya da 15 yaşında ki çocukların saçları, giyimleri ve eğlence anlayışları ile dalga geçmelerine borçluyuz. Düşünsenize eşek kadar adamlar, kadınlar ‘’hergün bir apaçi’’ vs. Sayfalarında ki çocuklar ile alay ediyor onları aşalıyor. Bu neyin kafası? Bu insanlar hiç mi çocuk olmadı? Bunlar nasıl bir düşüncenin ürünü? O çocukların resimleri altında ki yorumları midem bulanarak okurdum. En sonunda ekşi sözlük te ‘’bir apaçi masalı’’ olarak yazmaya başladım. Hiçbir kurgu olmadan, anlık ve hergün. Sonra benim hikayeme döndü. Yazarken kitap teklifleri gelmişti kabul etmedim. Hikayenin finalini yaptım ve dört ay kadar beklettim. Sonrasında kitaplaştı ama tek kitap olması imkansızdı. Toplamda 7 kitap olacak seri. Şu an da serinin 5. Kitabı bitmek üzere.

-Okuyan us yayınevi Türk Edebiyatı ve okurlar için çok güzel bir soluk, nefes alma yeri oldu, sizin bu yayınevini seçmenizde bir sebep var mı? Neden Okuyan Us?

Öncelikle okuyan us yazmanın, anlatmanın kimsenin tekelinde olmadığını kanıtladı. Epey de eleştiri aldı. Düşünsenize birbirinden rezil ünlü olma programları, saçma sapan evlilik ve yarışma programlarının bu kadar kolay ünlü olabildiği bir ülkede soytarılık yapmaktansa yazarak, emek harcıyarak bir yere gelmeye çalışan insanları epey aşağaladılar. Edebiyat bu değilmiş? Zaten dizüstü edebiyat serisinde ki hiç bir yazar da ben edebiyat yapıyorum, dünya tarihine yön veriyorum derdi olmadı. Sevgili cem mumcu’nun bir sözü geldi aklıma. Kitap sadece edebiyat mıdır? Çok iyi bir çifçi de ‘nasıl domates yetiştirilir’’ diye çok güzel bir kitap yazabilir. Bu kadar az okuyan ve telif haklarının yerlerde süründüğü, korsanın desteklendiği bir ülkede yazarak bir yerlere gelmeye çalışan bu insanlara büyük hakszlık yapılıyor bana göre.
Yayın evi olarak okuyan us biraz daha aile şirketi gibi. Ciddi anlamda güzel güzel kavgamızı da ediyoruz muhabbetimizide, dertleşiyoruz birbirimize ağzımıza geleni de söylüyoruz. İşci-patron gibi değil de daha çok abi-kardeş gibi. Bana katkılarını inkar edemem. Çok şey öğrendim kendilerinden ve yola beraber çıktık. Doğru dürüst türkçe yazamayan, yazarlık tecrübesi olmayan bir adam ile büyük bir sabır ile uğraştılar ve güvendiler. Sadece ben değil birçok yazar adayına da aynı şekilde. beraber birçok güzel ve kaliteli işler yapacağımıza inanıyorum.

Angutyus hep çok cesaretli bence, daha küçük yaşlardan itibaren her konuda çok cesaret gerektiren kararlar veriyor, bu cesaret yordu mu Angutyus’u yoksa daha da mı kampçılıyor?

Cahil cesaretiydi sanırım. Çocuk aklınız ile pek kormuyorsunuz kaybedek birşeyiniz olmayınca. Gelişine yaşıyorsunuz hayatı. Ama benim durumum çk farklıydı. Hep çalıştım ben. Elim hep ekmek tuttu. Ekonomik özgürlüğümü çok erken bir yaşta aldım ve kimselere minnet etmedim. Daha onbeş yaşında kendi kendine yetebilen bir çocuğum beyin devreleri yanıyor hali ile.
Bugünlerim dfe geçmişten bir farkı yok. Öyle köşesine çekilmiş huzurlu bir adam da değilim. Eskisi kadar gözüm kara olmasa da son beş yılda yaşadıklarımdan bir seri çıkar. Ne bileyim seviyorum sanırım dibe vurmaları ve dibine vurmaları. Hep öyle oldu. Bakın şimdi de yazarlık, senaristlik başladı hiç hesap da yokken. Yeni bir dünya. Yorulmadım henüz halen seviyorum karanlık arka sokakları ve oraların hikayelerini.

-Bunca yıldan sonra Alanya Angutyus için ne ifade ediyor?
Evden kaçıp ilk defa deniz gördüğümde ne ifade ediyorsa şimdi de onu. Çok seviyorum bu küçük kasabayı. Büyük şehirlere göre çok daha özgürsünüz. Kalabalıktan kaçaçak çok ıssız yer var burada. Her sabah yeni bir yaşam sevinci ile uyanıyor ‘’tamam bu defa bitti. Çuvalladık’’ demeye kalmadan masmavi akdeniz’e bakıp ‘’dur be! Daha yaşanacak çok şey’’ var diyerek hayata sarılıyorum. Hayatımda verdiğim en eli yüzü düzgün kararlardan birisidir alanya.

Angutyus ve kadınları var bir de, kadınlar ilham mı senin için? Yoksa sorun kaynağı mı?

Kadınlar ne ilham kaynağım oldu ne sorunum oldu aslında. Güzel canlılar. Yani biz erkeklere göre daha güzeller. Karşıma genel de çok iyi kadınlar çıktı. Belki de bahanem oldular. ama hiçbirinden ilham da almadım sorun olarak da görmedim. Senelerce avrupa ve amerika kültürü ile iç içe yaşayında bizim ülkemize mahsuz arabesk tarzı bol ağlamalı, kahretmeli aşk meş işleri biraz saçma geliyor. Güç yarışına girmeyi, mucadele etmeyi ve sefasını sürmediğim bir ilişkini cefasını çekmeyi saçma buluyorum. İki insan birbirlerinin hayatını renklendirmek için birliktelik yaşamalı. Olmuyorsa zorlamamalı, yalama etmemeli ilişkilerini. Böylesi daha sağlıklı. Ama kadınsız bir dünya gerçekten iğrenç olurdu onu biliyorum.


Her ne kadar anlatırsa anlatsın Angutyus’un da bir mahremi var gibi hala, hep bir gizemli havanız var ve bir de daha anlatacak çok şeyiniz var gibi. Angutyus için mahremiyet önemli midir, bu anlatılanlar arasında da paylaşılmayanlar var mı?
Elbette mahremim var. Anlatmadığım hiçbir zaman anlatmayacağım birçok yaşanmışlıklar var. Bir insanın hatıralarını satması kolay birşey değil. Böyle bir niyetim de yoktu ama elimden geldiğince farklı dünyaları anlatmak istedim sadece. Mesala ingiltere ya da norveç’in cennet olduğunu sanan insanlar var. New york da hayat çok kolay sanan insanlar var. O dünyaları anlatmak bir gün yolları düşerse yaşayacaklarna hazırlıklı olmalarını istedim. Zaten anlattıklarımda öyle yatak muhabbeti, şu bu fazla mahremiyete giren konular çok sınırlı. Kimi zaman üçüncü şahısların ve yerlerin de isimlerini değiştiriyorum. Sadece benim değil benim ile yolu kesişenlerin de mahremiyetine elimden geldiğince dikkat etmeye çalışıyorum.

Angutyus’un hayalleri arasında yazar olmak yoktu evet ama  iyi ki de oldu, şimdi memnun mu Angutyus bu durumdani?
 
Bilmem. Hiç düşünmedim cidden sadece yazmak rahatlayor bir terapi gibi. Bazen günde 12 saat aralıksız yazıyorum. Bir kitaba ya da senaryoya başladığımda dünyadan kopuyorum. Bir nevi terapi gibi. Rahatlattığı sürece, jkendimi iyi hisettiğim sürece de yazmaya devam ederim sanırım. Sonrasını bilmiyorum şimdilik. Ama birgün oturup da ‘’acaba ne yazsam?’’ diye düşünmeye başladığım anda da bırakırım. Olmuyorsa zorlayacağımı sanmıyorum. Şimdilik bir sıkıntı yok ama yazmaya devam.

10 günlük İngiltere 10 yılı buldu, vatandaşlık teklif ettiklerinde neden kabul etmedin?
Bir yere bağlı kalmak istemedim sadece. İngiltere de yaşamayı isteseydim zaten çok kolaydı. Ya bir evlilik yapardım ya da siyasi mülteci olurdum ki çok kolaydı. Sanırım kaçak yaşamak daha eğlenceliydi. İşi kitabına uydurunca al benisi kalmıyor. Sadece ingiltere değil isteseydim amerika vatandaşlığına da geçebilirdim. Ne bileyim? Hiç düşünmedim. Sadece istamedim.

-Apaçi masalları ne kadar devam edecek, bizlere göre sonsuza kadar devam edebilirJ ama Angutyus’un farklı projeleri var mı? Son verecek mi Apaçi’ye? Fedai gibi başka süper romanlarda yazacak mı?

Bir apaçi masalı toplamda 7 kitap olacak (şimdilik) son yıllarda yaşadıklarımı, ilişkilerimi yazmak anlatmak istemiyorum. Sanırım yazmaya başladığım geceye kadar devam edecek ve bitecek. Son yıllarda yaşadıklarım da bana kalsın.
Bağımsız roman yazmak çok daha keyifli. Zaten fedai öyle bir romandı. Bir de kot kumlama işcilerin hikayesi var. Fedai tarzında yazmak çok keyifli yaşanmış olaylardan yola çıkarak anlatmak.
Bir de seri katil bir kadın polisin romanı var. Bir tane komedi tarzı var. Ot dergi de her ay çıkan kısa öyküler var. Onlar ile devam edeceğim. Bir apaçi masalı nı bitirmek zorundayım yarım bırakamam onlarca takip eden okuyan var ama bana sorarsanız kurgu çok daha keyifli.

Fedai’yi okurken bir film sahnesi  gibi geçti her satır, dedim kesin film olmalı bu, keşke imkanım olsa Angutyus’a ben bu teklifi götürsemJ Nina’yı oynarım hem J Lenka filmde çok acı çekecekJ Evet senin böyle deli okurlarında var işteJ Arif’in bir senaryoya aşırı uyacak bu hikayesi bir film olacak mı?
Fedai ve bir aapçi masalı film olacak. Görüşmeler devam ediyor. Ama fedai henüz bitmedi. Böyle hayat hikayelerinde mutlu son pek olmaz. Fedai’nin 2. Si mutlaka olacak. Ama roman mı olur, searyo mu olur bilmiyorum şimdilik.
Angutyus’un izleyici olarak sinema ile ilgisi nasıl, neleri izler?

Vurdulu kırdılı, üçanı öleni bol hollywood filmleri ile pek alakam yok. Bağımsız ve küçük bütçeli filmleri seviyorum. Diziler ile hiç aram yok. Bir de canım kardeşim, sultan, çiçek abbas, susuz yaz, yılanların öcü, tomruk, tatar ramazan, yol,duvar,arkadaşım gibi yüzlerce defa seyretsem bıkmayacağım filmlerim var. Yeni filmler ile pek aram yok. Daha çok klasik filmleri izliyorum tekrar tekrar. Dirty harry serisi, the bad good and ugly, the good fellas, the god father..
Biraz eski kafayım sinema ve müzik konusunda. Pop,rap,tecno kesimlikle tahammül edemediğim türler mesala. Özay gönlüm, neşet ertaş, orhan gencebay çok severim. Bir de ac/dc, rainbow, judas prites,iron madien, queen, mötley crue vs. Klasik rock ve metal gruplar.. yeni hiçbir şeye tahammülüm yok sanırım. Klasiklerden şaşmam. Bir filmi ya da bir şarkıyı onlarca defa dinler, izlerim. Hayal kırıklığına uğratmıyorlar en azından.

-Angutyus’un takıntılı olduğu bir şeyler var mı bu hayatta? Yoksa uzaktan göründüğü gibi genel olarak rahat bir insan mı hayata karşı?

İki tane takıntım var. Birincisi kısa saçlı kadınlar. Ne bileyim takıntı işte. Kadınlara çok yakışıyor kısa saç. Bir diğeri de solak olduğum için birsinin yanında yürürken ya da yatarken hep sol taraf da olmalıyım. Başka bir takıntım yok. Çok rahatımdır.

Karsı komsunun Kızı





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder